30 Ekim 2014 Perşembe

MEY on the road : CADILAR BAYRAMI - HALLOWEN

MEY on the road : CADILAR BAYRAMI - HALLOWEN: cadıların bu eski hikayesini öğrenmeye gidiyoruz          Cadılar bayramı haftasında konuya dair biraz bilgi yazmamak olmazdı. Ev...

CADILAR BAYRAMI - HALLOWEN




cadıların bu eski hikayesini öğrenmeye gidiyoruz



         Cadılar bayramı haftasında konuya dair biraz bilgi yazmamak olmazdı. Evet bu kez bir seyahat bilgisi değil ama bilgi seyahati paylaşacağım. Birşeyleri kutluyoruz ama o kutlanan şey hakkında hiçbirşey bilmiyoruz. Hadi bakalım cadılar biraz okuyup bilgilenelim.

Cadılar bayramının kökeni antik Britanya'da Pagan Keltler'in kutladığı "Samhain" festivalinden gelmektedir. Keltler yazın bitişi kışın gelişini 1 kasımda kutluyorlar ve çiftçiler toprak ağaları ile yeni sözleşme yaparken tepelerin üzerinde ya da evlerinde ocakları yakarak kötü ruhları uzak tuttuklarına inanıyorlardı.
Samhain kelimesinin kökeni eski İrlandaca  yaz sonu anlamındadır. Bu günde ayrıca ölülerin ruhlarının geçmişte yaşadıkları evleri ziyaret ettiğine inanılırmış ve ortalıkta dolaşan ruhlara tanınmamak için maskeler takıp, kostümler giyiyorlarmış. Bu gelenekler nedeniyle Samhain festivali zamanla cadılar, goblinler, periler, şeytanlarla özdeşleşti.

Yaz sonu Keltlerde aynı zamanda evliliklerin gerçekleştiği,ölülerin kutsandığı ilahi bir dönemdi. Romalılar da bu toprakları fethedince, kendi ölüm festivalleri "feralia" ile hasat festivalleri "pomona" yı "samhain" ile birleştirdiler. 7. yy da Papa 13 mayısta kutlanan azizler gününü de 1 kasıma taşıdı ve 31 ekim bayram arifesi olarak kabul edildi.  Böylece günümüze dek gelen ve Hristiyanların da kutladığı bir bayram olmuş oldu ancak cadılar bayramı olarak değil 1 kasım azizler bayramı olarak günümüzde kilise tarafından kutlanmakta, 31 ekim cadılar bayramı ise tüm dünyada popüler bir kimlikle her kesim tarafından ve artık eğlence amaçlı birer kostüm partisi şeklinde kutlanmaktadır. Batı dillerinde holy evening - kutsal akşam adından gelerek Halloween olmuştur. Aslında yasaklanan bu bayram 19. yy başlarında başta İrlandalılar olmak üzere britanyadan Amerika'ya göç eden çok sayıdaki göçmenlerin cadılar bayramı kostümlerini de beraberinde getirmesi ve popüler kılmasıyla şu an Amerika'da başlıca çocuk bayramlarından biri haline gelmiştir. Çocuklar bu bayramda evleri dolaşarak şeker ve çikolata toplarlar üzerlerinde korkunç kostümler vardır. Çocuklar "şaka mı şeker mi" diye sorarlar ve ev sahibi birini seçer ancak sonunda çocuklara özellikle elma şekeri verilir. Kökeni britanyada yoksulların kapı kapı dolaşarak "ruh keki" toplamasından gelmektedir. 
Yetişkinler de bu bayram da  kostüm partileri düzenleyip, cadı, hayalet, korku filmi karakterlerine bürünürler. 
balkabağında 3 gün  mum yakarsanız Samhain size ve evinize dokunmaz :)

Bayramın sembolü gülen balkabağıdır. Balkabağının içi boşaltılarak gülen bir surat şeklinde oyulup içine mum yakılarak şeytani bir surat oluşturulur. Elbette bununda bir çıkış sebebi var. Efsaneye göre "Samhain" aslında bir şeytandır ve yılda bir kez ölüler alemi ile canlılar arasındaki sınırları oluşturan perdeleri inceltir. Bunun için 3 gün ona kurban verilmesi gerekir.(29-30-31 ekim) böylelikle Samnhain yeryüzüne çıkar, buradaki ölüleri diriltir, hayaletleri canlandırır ve kıyamet başlarmış. aslında yapılan tüm ritüeller antik çağlardan gelen efsaneler dayanır. Örneğin maskeler insanları tanımasın diye, kapıya konulan şekerlemeler doysun diye, balkabağından kafalar ise ona tapanların evlerini tanıyıp zarar vermesin diye kullanılırmış. Ve balkabağı içine yakılan mumlar bu üçgün boyunca da söndürülmezmiş. söylentiye göre aksi halde Samhain o evi lanetler alt üst edermiş. Şeytan cehenneme gönderilmiş ama ritüeller hala devam etmektedir.
Şimdi herşeyi biraz daha iyi biliyorsunuz değil mi? O zaman  Tüm tatlı cadılara iyi bayramlar diliyoruz. Ben , küçük prensim ve evimin yaşlı cadısı Pragayaga :) kendisi aynı zamanda Pan'ın büyük annesi olur :) 
Ben bu bayramı kuzey ülkelerinin birinde güzel ve ürkütücü bir şatoda geçirerek kutlamak isterdim. İstersek olur değil mi. umarım bir sonraki Halloween bayramında sizlere o şatodan yazarım. :) 
benim yaşlı cadım Pragyaya :) 












29 Ekim 2014 Çarşamba

VERONA (romeo&guilietta)



Floransa'dan Verona'ya tranle yaklaşık 1.5 saat süren bir yolculukla varıyorum. yorgunluk artık kendini iyice hissettiriyor ve uyuyup kalıyorum bir süre. Verona istasyonunda çok eski bir dost Novella karşılıyor beni. En son İstanbul'da görüşmüştük 3 yıl önce. Ne şanlıyım ki 3 gün kalacağım evi merkezde ve Jüliet'in evine de çok yakın. Önce çantalarımı bırakıyorum, sonra biraz dinlenirken bana hazırlanan güzel aperatifleri atıştırıyoruz. Akşam yemeği öncesi biraz şehir turu yapıyoruz ki ilk durak evin 3 dk yakınındaki Jüliet'in meşhur balkonu. Akşamın bu saatinde bile yoğun bir turist kalabalığı var. Biz de bir selfie çekip yolumuza devam ediyoruz. Piazza Erbe ve Piazza dei Signoriyi görüp güzel bir akşam yemeğinden sonra biraz dinlenmek için erkenden uyuyorum.
Verona küçük bir şehir olduğundan gezilecek yerleri iyi bir planla 5-6 saatte bitirebilirsiniz. Şehrin çevresinde de küçük geziler yapmanızı öneririm. Örneğin hergün Porta Nuova tren istasyonu önündeki meydandan kalkan otobüslerle İtalya'nın en büyük ve en güzel göllerinden Garda gölüne gidebilirsiniz. Garda gölünde tekne turu yapabilirsiniz. Yine bu civardaki Sirmione, Pescheria, Malcesine, Riva del Darda gibi kasabalara da otobüsle ulaşabilirsiniz. (5 euro ) Ayrıca Gardaland eğlence parkıda keyifli bir alternatif olabilir.
Verona dört bir yanı bu gölden gelen adige nehri ile çevrili. Üzerinde çok güzel köprüler ve muhteşem manzaraları var. Nehir kenarında yürüyerek bu uzun ama keyifli rotayı tamamlarsanız dileklerinizin olacağına inanılıyor.

Görülmesi Gereken Yerler
*Casa di Guilietta
*Teatro Romano
*Arkeoloji müzesi
*la Cattesrale
*Torre di Lamberti
*Arena
*Basilica di San Zeno Maggiore
*Porta Borsari
*Porte Scaligero
*Ponte Pietra
*Piazza del Erbe
*Piazza dei Signori
*Piazza Bra
*Museo Africano
*San Pietro kalesi (şehrin panoromik manzarası)
*Duomo
*San Anastasia

Novella ile Verona da ilk ziyaret Jülyet in evi

ilk akşam aperatifi


dilekler tutuldu

jülyet in evinde aşıklar isimlerini yazıyor deftere. benim aşk pek bir anlamlı.  yüzyıllar önce ölmüş Leo 




küçük prens benim adımı yazmış... burda her aşık adını yazıyor duvara.   
hediyelik eşyaların konusu belli : romeo jülyet aşkı


elbette burda da çok yüksek bir kula buldum ve tepesine tırmandım . torre  dei lamberti 

arkamda balkon ve aşağıda Jülyetin sağ göğsüne dokunmak için bekleyen turist kuyruğu

balkon sırası feci ama tadını çıkarıcam rahatsız etmeyin

ahh Jülyet bu balkonda mı serenatları dinlemiştin 

bu bir tablo değil cep tlf dan gün batımı verona

şehri kucaklamak gerek arkamda castel vecchio


nefis bir rest. son akşam yemeğim. küçük prensim , tattoo larım ve enfes kırmızı şarabım


castel vecchio köprüsü






SİENA


bir MEY klasiği, şehir izleri ve papişlerim



Floransa'dan Verona'ya tranle yaklaşık 1.5 saat süren bir yolculukla varıyorum. yorgunluk artık kendini iyice hissettiriyor ve uyuyup kalıyorum bir süre. Verona istasyonunda çok eski bir dost Novella karşılıyor beni. En son İstanbul'da görüşmüştük 3 yıl önce. Ne şanlıyım ki 3 gün kalacağım evi merkezde ve Jüliet'in evine de çok yakın. Önce çantalarımı bırakıyorum, sonra biraz dinlenirken bana hazırlanan güzel aperatifleri atıştırıyoruz. Akşam yemeği öncesi biraz şehir turu yapıyoruz ki ilk durak evin 3 dk yakınındaki Jüliet'in meşhur balkonu. Akşamın bu saatinde bile yoğun bir turist kalabalığı var. Biz de bir selfie çekip yolumuza devam ediyoruz. Piazza Erbe ve Piazza dei Signoriyi görüp güzel bir akşam yemeğinden sonra biraz dinlenmek için erkenden uyuyorum.
Verona küçük bir şehir olduğundan gezilecek yerleri iyi bir planla 5-6 saatte bitirebilirsiniz. Şehrin çevresinde de küçük geziler yapmanızı öneririm. Örneğin hergün Porta Nuova tren istasyonu önündeki meydandan kalkan otobüslerle İtalya'nın en büyük ve en güzel göllerinden Garda gölüne gidebilirsiniz. Garda gölünde tekne turu yapabilirsiniz. Yine bu civardaki Sirmione, Pescheria, Malcesine, Riva del Darda gibi kasabalara da otobüsle ulaşabilirsiniz. (5 euro ) Ayrıca Gardaland eğlence parkıda keyifli bir alternatif olabilir. 
Verona dört bir yanı bu gölden gelen adige nehri ile çevrili. Üzerinde çok güzel köprüler ve muhteşem manzaraları var. Nehir kenarında yürüyerek bu uzun ama keyifli rotayı tamamlarsanız dileklerinizin olacağına inanılıyor.

Görülmesi Gereken Yerler 
*Casa di Guilietta
*Teatro Romano 
*Arkeoloji müzesi
*la Cattesrale
*Torre di Lamberti
*Arena
*Basilica di San Zeno Maggiore
*Porta Borsari
*Porte Scaligero 
*Ponte Pietra
*Piazza del Erbe
*Piazza dei Signori
*Piazza Bra
*Museo Africano
*San Pietro kalesi (şehrin panoromik manzarası)
*Duomo
*San Anastasia 


şehre indiğimde gördüğüm ilk manzara güzel sokakları -Siena 




küçük prensim hep benimle 


Siena, orta İtalya'da Toskana bölgesinde bir şehirdir
Siena'nın tarihi şehir merkezi, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmıştır.
Siena şehri özel yerel mutfağı, şehirde bulunan sanat eserleri ve müzeler ve şehirin ortaçağ görüntüsü ile çok iyi bilinmekle beraber şehirdeki Piaza del Campo meydanı ve bu meydan etrafında geleneksel olarak her yıl şehir mahalleleri arasında yapılan at yarışlarıyla (Palio) ile çok ünlüdür.(vikipedi)
Floransa’dan Siena’ya otobüsle ulaşım çok kolay. Tren istasyonu yanından otobüsler kalkmakta ve 12 euro civarında. Yaklaşık 45 dk süren yolculukta bol bol yeşil ovaları seyredip yeşile doyuyorum. Benim güzel  İstanbulumda göremediğim yeşile. Siena2da 4 gün kalmayı planlıyordum ancak Floransamı öyle özlüyorum ki günübirlik gezip akşamına Floransa’ya dönüyor hatta bununla da kalmayıp otobüsten iner inmez ilk dövmemi yaptırmaya koşuyorum. Elbette şehrin sembolü “il giglio” yaptırıyorum ve adımın baş harflerini “mm”
Siena’yı çok detaylı gezmedim. Çünkü tekrar gelmeyi ve daha uzun süre kalmayı planlıyorum. Ancak klasik bir turistin görmesi gerekenleri görüyorum. Sokaklar evler harika. Özellikle buradaki her sokağın (mahalle) ayrı bir bayrağının olmasına bayılıyorum. Keşke bizim şehirlerimizde de olsa. Düşünsenize 61 farklı bayrak ki o şehrin sembolü :)
burada 17 adet var.
meşhur at yarışları :
Palio di Siena ya da yerel olarak kısaca Il Palio, İtalya'nın Siena kentinde her yıl 2 Temmuz ve 16 Ağustos günlerinde olmak üzere iki kez düzenlenen geleneksel at yarışı oyunlarıdır. Bu yarışlarda her bir at ve binicisi şehrin Contrada adı verilen 17 semtinden birini temsil eder. Yarış boyunca büyük bir insan topluluğu yarış atlarını izler. Her yıl bu popüler yarışı izlemek için Siena kentine dünyanın her yanından binlerce turist gelir.
Yarışa katılan tüm at ve biniciler temsil ediyor oldukları semtin renklerine ve simgelerine uygun olarak giyinirler: Aquila (Kartal), Bruco (Tırtıl), Chiocciola (Salyangoz), Civetta (Baykuş), Drago (Ejderha), Giraffa (Zürafa), Istrice (Kirpi), Leocorno (Tekboynuz), Lupa (Dişi kurt), Nicchio (Deniz kabuğu), Oca (Kaz), Onda (Dalga), Pantera (Kara Panter), Selva (Orman), Tartaruga (Tosbağa), Torre (Kule) ve Valdimontone (Montone olarak kısaltılır)14. yy. dan beri bu yarışlar varmış ve ilk başlarda boğa- eşek- katır gibi farklı hayvanlarla yapılırken günümüzde atlarla oluyor.

Gezilecek önemli noktalar
*Tarihi Şehir Merkezi (Ki Unesco Dünya Mirası Listesindedir)
*Torre Piazza Del Campo
*Siena Üniversitesi (1240 Yılında Kurulmuş Bu Tarihi Okul Görülmeli)
*Palazzo Public
*Duomo
*Sanat Galerileri
*Palazzo Salimberi
*Palazzo Comunale
* ve elbette MEY klasiği kendinizi şehrin ara sokaklarına bırakın ve kaybolun. Endişe etmeyin kime sorsanız asıl meydana çıkacaksınızdır. Ne demişler tüm yollar Roma’ya çıkar J en kötü Roma’dan dönüş yaparsınız.

İtalya’da ve ya herhangi bir yerde ben yerel tatları denemeden asla dönmüyorum ve açıkcası klasik bir Türk mantığında olmayıp herşeyi yiyebilen ben ezme bademden yapılmış Ricciarelli biskiüleri, zencefilli çörekleri ve “ oto” adlı bal, badem ve karabiberli tatlı şekeri Siena’ya özel bu tatları denemeden dönmeyin diyorum. Ayrıca mevsimsel kestane şekerlemeleri ve 1 Kasım Santi Festivali için özel çörek birçok İtalyan şehir ekmek ve pasta dükkanlarında satılmaktadır. Buraya geldiğinizde bunlardan mutlaka yemelisiniz ve  herşeyin yanında elbette nefis Toscana şarapları ile limoncello içmelisiniz.

27 Ekim 2014 Pazartesi

FLORANSA MM ve Leonardo da Vinci MM





Bologna iki gece üç gün oldukça keyifli geçti, olumsuz görünen herşeyi olumlu kılmak aslında elimizdedir ya bende öyle yaptım ve yüzümde kocaman bir gülümsemeyle her anın tadını çıkardım. Odamda ilk gece bir Arjantinli öğrenci vardı son gecemde ise Rus, Uzakdoğulu 2 kız oda arkadaşımı daha eklendi. İlk  hostel deneyimimi sorunsuz (zaten sadece uyuma anlarımızda odayı paylaştık) tamamlamış oldum. Gerçekten hostelin kendine ait kuralları varmış. ve çok enteresan hikayeler çıkabilir buralardan. Bence özellikle senaristler bol bol hostellere takılmalı. 
Bologna’yı severek ve yine görüşmek üzere diyerek ayrıldım. Tren istasyonu oldukça karışık bu yüzden bilet alırken dikkatli olmanızı öneririm. Örneğin Floransa’ya giderken dikkatsizliğim sonucu başka istasyona bilet almışım ve bunu son dk farkedip zamanla yarışarak doğrusunu alırken bir başka hata yapıp "business class”  bilet alıp fazlasıyla gereksiz bir para ödedim. Burada bilet fiyatları gidilecek yön dışında aldığınız zamana göre de değişiyor. Normali 12 euro 2. biletim yaklaşık 50 euro oldu ve 30 dklık hızlı tren yolculuğu için business c. gitmeye gerek olmadığını deneyimledim :) 
Floransa tren istasyonu da merkeze çok yakın. Bu ülkenin en sevdiğim yanı bu. Yürüyerek tüm ulaşım araçlarına gidebiliyorsunuz.
Hava Bologna’dan ayrıldığımdaki gibi karanlık kasvetli ve yağmur yağacak gibi. 
Bu olmasını hiç istemediğim hava durumu. Yağmurda yürümek ve fotoğraf çekmek, hele bir de hastalıkla böylesi savaşırken ciddi sıkıntı olacak diye geçirdim içimden. Neyseki yağmurluk ve şemsiyemi yanıma alacak kadar tedbirli ve bilinçli bir gezginim.
Hemen bir harita edinip hostelimin yerini bulmaya koyuldum. Yaklaşık 7 dk yürüme mesafesinde. Bunu sevdim :)
Ancak hostele vardığımda konumu her ne kadar güzel olsa da kendini beğenmedim ve burada kalmak istemedim. odama giriş yapabilmemin 4 saati bulacağını söyleyip eşyalarımı tutabileceklerini söylediler  ve bu tadımı hepten kaçırdı. Yine de çantalarımı bırakma fikrini sevip bu sürede artık hostel deneyimine veda edip klasik MEY standartlarına dönmeye karar verdim. benim güzel şehrim Floransa’da herşey güzel olmayı hakediyor. 
Dışarıya adımımı atamadan korkunç bir dolu yağmaya başladı. Dakikalarca ve oldukça şiddetli yağan dolu ile şehri bana hoşgeldin MEY diyordu. Ben olumsuzluk yerine bundan güzel anlamlar çıkararak durmasını bekledim ve bittiğinde dışarı çıkıp hemen karşıda gördüğüm rest. A girdim. Kurt gibi açım kelimesi bana ne kadar da uygundu. Ve şanslıyım ki güzel bir rest seçmişim. Çorba menu de yoktu ama hasta –şirin halimle olsa ne iyi olurdu deyince kendileri için yapılmış bir deniz ürünleri çorbası var istermisin dediler. Hiç düşünmeden evet dedim.  Certo che siiiiii J  hayatımda yediğim en lezzetli deniz ürünü çorbasıydı. Ya da ben o an öyle hissettim. minik ahtapotların yüzdüğü bu siyah mor çorba urfadan gelmiş gibi de acıydı ayrıca. Yanında çıtır ekmekler ve nefis bir Toscana kırmızı şarabıyla hastalığa güzel bir çelme takmış oldum. Bi süre yanıma gelemez…
Sanırım bu nefis yemek 25-30 euro civarında bir ödemeyle son buldu. Listed mekan adını size yazacağım. Yolunuz Floransama düşerse gidip birşeyler yemelisiniz burada. 
Hava da benim gibi  biraz düzelirken civarda dolaşıp ıyı bir otel aramaya başladım ancak yanlış zamanda bulunduğumdan tüm oteller full , hiçbirinde yer bulmak mümkün değil. Öyle ki bir gece için bile yer bulamadım. Tam üzgün ve düşünceli hostele dönerken köşeden bana göz kırpan bir Roma otel yazısı ve 4 yıldızı hadi MEY gir bir sor dedirtti. Gayet şık olan bu otel de ne yazık ki yer bulamadım. Yalvaran gözlerle fazla bakmış olabilirim ki görevli bu gece için bir odamız uygun dedi. Ben çölde su bulmuş gibi sevinerek çantalarımı alıp geliyorum hemen diyerek hostele yol aldım.(sadece 4 dk yanında) yolda plan bile yaptım. Önce güzel bir sıcak banyo keyfi sonra şehirle tertemiz kucaklaşma. Ve geceliği 200 euro olan odamın manzarası nasıldı halleri. 
Ancak burada yaşayan ve turizmle ilgili arkadaşımın da önerisiyle hosteli de bırakıp otelden de vazgeçip merkezde çok güzel ve şirin bir ev kiraladım. Hatta hostel de karşılaştığım ve odasını beklemekte olan Japon turist Miki’ye de gel ben de kal istersen dedim. Çok mutlu olarak kabul etti. 
Evim hazırlanırken ben Miki ve bizi karşılayan (evide bulan) uçakta tanıştığım arkadaşımla bir Türk mekanında oturup(mavi) soğuk biralarımızla yorgunluk attic ve hoşbulduk yaptık. 
Aynı akşam artık Floransalı olma yolundaydım. Burda arkadaşlarla tanışıp bir jazz festivaline bile gittik. 
Tüm bu Floransa günlerimde buradaki dostlarla öyle güzel öyle keyifli vakit geçirdik ki ben programımı değiştirip Pisa ve lucca ya gitmekten vazgeçtim. Siena seyahatimi bile günü birlik yapıp o süreyi Floransamda geçirdim. Bu şehir gerçekten bana ait ve ben de Ona aitim. Hissettim.
Sokaklarda Leonardoyla yürüdüm, Lorenzo Mediciyle pitti sarayında karşılaştım. Evimin penceresini açtığımda bile gördüğüm Uffizi sarayında her ikisiyle de oturup nefis bir şarap içtim. Manzaramız ponte vecchio ve altındaki sarı Arno nehriydi. Ahh Leo , nasılda güzel karşıladı beni ve şehrine aşık etti. Çok görmek istediğim Vinci kasabasına ve doğduğu eve de gittim. Tahmin edersiniz ki yol boyu heyecan ve çok derin duygular yaşayarak. Her bir noktaya dokunmaya çalıştım. Zeytin ağaçlarına , toprağa, eski bir kilisenin taşlarına, havaya… bahçeden uzun uzun manzarayı , sisli yeşil ovaları seyrettim. O da böyle seyretmiştir diyerek. 
Bu günler beni öyle etkiledi ki şehiri bedenimde de hep taşımak isteyip harika bir dövmeciyi ısrarla arayıp bularak hiç düşünmeden şehrin sembolü “il giglio : zambak”  dövmesi yaptırdım bileğime ve bir MM yazısı eklettim yanına. İnsan dövmesine aşık olur mu bilmem ama ben gerçekten aşk yaşıyorum dövmemle ve devamını yaptırmayı bekliyorum sabırsızlıkla. 
Burada yazıp sizleri sıkmayı istemiyorum ama kısaca  belirtmek isterim ki Floransa gerçekten inanılmaz efsunlu olaylar yaşadığım ve yaşattığım günlerle çok ama çok keyifli geçti. Çok ilginç olaylar yaşadım. Bunlardan bir tanesi de son günümde ara sokaklarda adı “MEYkadeh” olan ve kapanıyor olan bir cafe bar bulmak oldu. Tabelası bana hediye edildi ve döndüğümde evime asılmak üzere beni bekliyor. 
Bir başka ilginç anım ise dünyaca ünlü ve muhteşem tasarımlar yapan bir yüzük tasarımcısıyla buluşmam oldu. Beni tanıyanlar bilir. Tam bir yüzük delisiyim. (Büyük, özel tasarımlar ilgi alanım. İşim gereği günlük hayatta pek takamıyorum ve hiç çıkarmadığım tek yüzük işaret parmağımdakiler. 12 yaşından beri aynı parmakta ve hiç çıkmıyor. Yanına 3 yıl önce Avustralaya’dan aldığımda eklendi.) Bu muhteşem tasarımcı Alessandro Dari ve onun atölyesi tam bir harikalar diyarı. Her bir yüzüğü kendisi yapıyor ve şanslıysanız onu çalışırken bile görebilirsiniz. Burada tüm tasarımlar birer tan eve ikincisi yok. Dakikalarca hayranlıkla tepsini inceliyorum. Inanılmaz tasarımlar ve fiyatlar oldukça yüksek. En uygun fiyatta olanı alıyorum ve Florana sembolü , dövmemle aynı çiçek sembolünü taşıyor ama asıl şaşırtıcı olan yüzükte ay ve yıldızında var olması. Yani bu yüzük tamamıyla beni anlatıyor. Türk ve Floransalı MEY’i. o gün benim için bu şehirle evlendiğim gün ilan ediyorum. Artık bu şehre aitim . 
Şimdi Floransam’a dair öneriler

*Floransa katedrali 
*Piazza della Signora 
*Ponte Vecchio 
*Uffizi galerisi
*Palazzo Pitti
*San Giovanni vaftizhanesi 
*Santa Croce kilisesi
*Michelangelo Davut heykeli
*Santa Maria Novella bazilikası
*Campanile di Giotto ( giotto’nun çan kulesi)
*San Lorenzo bazilikası 
*Duomo Müzesi
*Loggio dei Lanzi ( bu muhteşem heykelleri görmelisiniz)
*Michalangelo Meydanı
*San Miniato al Monte Bazilikası 
*San Marco Müzesi
*Medici Şapeli
*Bargello Sarayı 
*Santa Maria del Carmine
*Brancacci Şapeli
*Loggia del Mercato Nuovo 
*Santa Felicita Kilisesi
*Vasari Koridoru
*Casa di Dante
*Leonardo da Vinci Müzesi
*Arno Nehri Kıyısı ve Köprüleri 
*Santo Spirito Meydanı ve Yerel Pazarı 
*santo spiritodaki gece clubleri -volume 
*Uffizi sarayı terasındaki cafe 





Floransa beni böyle dolularla karşıladı 


harika bi ev buldum ve adını casa di MEY koydum

haritasız olmaz



evimin ilk misafiri yolda tanıştığım japon Miki 

evimin yeri nasılda güzel

pizzasız olmaz ki

üçü bi arada : insan - heykel insan- heykel






ünlü Dante maskesi

ahh bu kuleler, tırman tırman bitmediler ama manzaraya hep değdiler

sokağımın köşesinde kalabalığı hiç eksik olmayan bir şarapçı

Tanrı sanatı kesinlikle İtalyanlara vermiş

ilk kez sushi yapan MEYbir Japondan bile marifetliydi.

casa di MEY de arkadaşlarla sushi party 


bir büyük aşk Leo



aşık olduğum dövmelerim