7 Mart 2014 Cuma

İstanbul'un Deniz Fenerleri



       Aylar önce severek takip ettiğim ve her turunun gerçekten çok özel olduğu Antonina turizmin nazik daveti ile ender ve çok özel bir turuna ; İstanbul'un deniz fenerleri turuna katıldım. 16 şubat pazar günü "aşk farklı bir haftasonunu paylaşmaktır " yazan broşüründe tek aşkım olan fotoğraf için güzel bir sabahta yola koyuldum.
İstanbul'un sessiz bekçileri ve unutulmuş değerler. Geceleri gemilere yol olan, fırtınalı zamanlarda onları korumak için o ışıklarını parıldatan fenerler ne hikayeler barındırıyormuş içlerinde inanamayacaksınız.
Bu turun bir diğer özel yanı izinsiz gezilemiyor ve zaten sayısı giderek azalan bu önemli yerleri her zaman görme şansınız olamıyor.

Buluşma yerimiz ilk fenere yakın olan Kadıköy’de oldu. Kadıköy fenerbahçe parkının içinden geçilerek GS kulübün arasında gizli saklı kalmış bu küçük fener kapısında bekçi köpeğiyle karşılıyor bizi. Fenerci Şahin bey15 yıllık fenerci ve 5 yıldır da bu fenerde çalışıyor. Türkiyedeki tüm fenerlerin teknik servisi ve bakımından da sorumlu. Onun için deniz ve bu yaşadığı deniz feneri herşey. Tek hayat.
 Osmanlıdan günümüze kalan son aile feneri burası. Küçük çocukları var ki onları soruyorum hemen okul eğitim nasıl yapıyorlar diye. Cevabı oldukça basit ve içler acısı. Okul bazı deniz fenerleri için uzaklık nedeni ile imkansız derecede zor oluyormuş. Öyle olduğunda da çocukları da denizci oluyor ve baba mesleği fenerciliğe devam ediyorlarmış. Zaten bu küçük yerden başka bir dünyaları olmuyor ki. 
Fener hakkında uzun uzun bilgi veriyor hem rehberimiz , hem fenerci.
Bir rota feneri olan FENERBAHÇE FENERİ 400 yıllık bir tarihe sahip. 20 metre yüksekliğindeki fenere sis düdük binası 1932 yılında eklenmiş. Merceği kristalden olan fenerin ışığı 15 deniz mili uzaktan görülebiliyor.
Bu eski tarihinde bir çok hikayeleri de biriktirmiş bu sessiz sakin ve kimselerin farketmediği fener.
İdamlar , fenerci Mediha hanımın kuleye çıkmak isteyen sarhoş ingiliz askerlerini elinde sopayla kovalaması ,  Cumhuriyetin 10.uncu yıl kutlamalarında ışıklandırılıp süslenmesi, 2. Dünya savaşı yıllarında fenerin kristalinin siyah perde ile kapatılması gibi daha bir çok hikaye….

Anadolu feneri :
Anadolu feneri, Anadolu yakasında İstanbul boğazının Karadenizle birleştiği kuzey ucunda.(yon – hrom burnu)  Karşısında 2 deniz mili uzakta rumeli feneri ile bakışıyor gizlice.
Fenerin bulunduğu köyde aynı isimle anılıyor.
Fener ilk olarak 1834 de kurulmuş ve kırım savaşı sırasında Fransız ve İngiliz gemilerinin geçişini kolaylaştırmak için 1856 da Fransızlar tarafından kule kısmıda yapılarak işletilmeye başlanmış. 1933 de bu 100 senelik işletme anlaşması iptal edilip  fenerin hak ve işletmesi tamamen Türklere geçmiştir.
Beyaz taştan yapılmış olan fener 20 metre yüksekliğinde olup denizden yüksekliği 75 metredir. Orjinal halini korumuş ender fenerlerdendir ve  saniyede bir beyaz ışık verip 18 saniye bekler.
İnanılmaz güzel bir manzarası var.  Bahçesinde  oturup uzun süre boğazın karadenizle buluşmasını seyredebilirsiniz. Belki eskilere ait bir gemi ve hikayesi gelir rüzgarla kulağınıza.

*Buraya kadar gelip güzel bir öğle yemeği – ki bence akşam üstü daha güzel olur- yemeden gitmek olmaz. Enfes bir manzaraya sahip bu küçük aile restaurantını önermeden edemeyeceğim. “fener balık restaurant” (anadolu feneri köyü beykoz-02165360092)
Ailenin taptaze sebzeler ve balıklarla hazırladığı sofraya bayılacaksınız. Balıklar nefis.

Ceneviz kalesi (yoros kalesi) 
Boğazın karadeniz girişinde Anadolu yakasında bir tepenin zirvesinde görülen kale halk arasında yoros kalesi vey a ceneviz kalesi olarak bilinir. Eskiden boğazın girişini control amaçlı yapılmıştır. Yoros yunanca anlamıyla tepe dağ demek olan Oros’tan  geldiği sanılmaktadır. Kale Ceneviz adına rağmen bir Cenova yapısı değil Bizans duvar tekniği özellikleri taşımaktadır. Ancak Bizansın iyice çöktüğü 15. yy ın ilk yarısında bir süre için bu İtalyan şehrinin ( cenova –genova) bu kalede boğaz girişini kontrol eden bir karakol kurduğuna dair işaretler vardır.
Artık maalesef eski kalıntıların çok iyi korunmamış olması nedeni ile günümüzde bu izler görülmemektedir.

Rumeli feneri
Resmi adı Türkeli feneri olan fenerin bu adı pek bilinmez istanbulun avrupa yakasında boğazın karadenizle birleştiği uçtadır. Karşı kıyıdaki Anadolu fenerine uzaktan bakar ihtişamla.
Bu fenerde bulunduğu köyle aynı adı taşır.
Anadolu feneri ile aynı tarih ve özellikleri – tarihi taşır. Deniz yüzeyinden 58 metre olan kulesi 30 metre yüksekliğindedir.
Kule 3 kademede inşa edilmiş olup , ilk zamanlar gazyağı, sonra asetilan, günümüzde ise elektrik enerjisi ile aydınlatmaktadır. Ancak elektrikle çalışan enerjisine yedek olarak bütan gazı da bulunmaktadır. Beyaz ışığını 18 deniz mili uzaktan görmek mümkündür.
 
Ahırkapı feneri
Ahırkapı feneri aynı adı taşıyan semtte olup, Marmara denizi ve İstanbul boğazına hizmet vermektedir. Osmanlı dönemi olan  bu fener bir deniz kazası sonucu yapılmıştır.
1755 de Mısır’a gitmekte olan Hacı Kaptan emrindeki bir kalyon Kumkapı’da karaya oturur. Kazayı öğrenen padişah, Kaptanı-ı derya Süleyman paşaya emir vererek Ahırkapı fenerinin yapılmasınıemreder.
Türkiye’nin en yüksek 2. Feneri olan ve 1755 de III. Osman tarafından yaptırılan fener beyaz bir kule şeklindedir. Denizden yüksekliği 40 metre olup “kurmal fener” olarak tanımlanır.

Yeşilköy (ayestefonos) feneri
1856 yılında taş kule şeklinde inşa edilmiş fener 23 metredir. İstanbul boğazının Marmara denizi girişinin ilk feneri olan Yeşilköy Feneri, 150 yıldır denizcileri ışık ve sesiyle karadan uzak tutuyor. Padişah Abdülmecid tarafından 1856 da Fransız mühendislere yaptırılmıştır.

*Fener Lokantası hemen fenerin kenarında ve eşsiz bir manzarada bulunuyor. Bahçesi , dekoru ortamı ve taptaze bol çeşit deniz ürünleriyle mutlaka burada yemek yemenizi öneriyorum. Özellikle yurtdışından gelen misafirleriniz ağırlamak için oldukça güzel bir yer.

DENİZ FENERİ :
Alm. Leuchtturm, fr.phare, ing. Lighthouse. Yunanca pharaos. Geceleri gemilerin yollarını bulmaları, tehlikelerden sakınmaları için ışık saçarak gemilere yol gösteren ışık kulesi.
Çok eski zamanlarda gemilere yol göstermek için kıyılarda yüksek tepelerde ateş yakılırdı. Sonraları liman ağızlarında yüksek taş sütunlar üzerinde ateş yakılıp böyle gemilere yol gösterildi.
En eski deniz feneri i.ö. 7. Yy Sigeon’da (bugünkü adı çanakkale-kumkale) yapılmıştır. İstanbul boğazının Trakya yakasındaki Timee ve karşı kıyısındaki Chrysopolis (üsküdar) fenerleri i.ö. 2. yy da yapılmıştır.
Dünyanın 7 harikasından biri kabul edilen İskenderiye feneri (Mısır) şehir kıyısında bir adada 120 metre yüksekliğinde bir kule üzerine ünlü bilgin Arşimet’in metalik çukur aynalar inşa ederek ışığı 50 km mesafeye kadar ulaştırabilen ve kaynağı reçineli odunlar ile madensel yağlardan oluşmaktaydı. M.S.14. yy  da  depremle yıkılmıştır.
Rodos limanı girişinde Güneş tanrısı Helios adına yapılan bu bronz heykel ilk fenerler arasında sayılmasa da heykelin elinde tuttuğu bir ateşle limana giren teknelere yol gösterdiği varsayılmaktadır. Bu heykel günümüzde New York’taki Hürriyet abidesini yapan Fransız heykeltraş Aguste Barthordi’ye ilham vermiştir. (bu heykelin ilk yapılmış hali orjinali de denebilir Paris’te bulunmaktadır. Normal bir insan boyutundadır.)
1611 yılında Fransa’da Gironde’da inşa edilen Cordouan feneri kayalıklar üzerine inşa edilmiş ilk deniz feneridir.

GÜNÜMÜZÜN EN ÜNLÜ FENERLERİ
İngiltere
Wolfrock Halbowlinrock
Maplin
Fransa
Heaut De Brehet
Jument D’ouessant
Les Triagoz

Almanya
Helgoland
Arkona
Brüsterort

ABD
Hürriyet heykeli feneri
Minots Ledga
St. George’s Reef

Fenerlerin Yapı Malzemeleri

Taş , ahşap , tuğla, dökme demir levhalar , çelik kafes system , betonarme , alüminyum  ve fiberglas

Fenerlerin Işık Kaynakları
·       Odun ve kömür
·       Yağ (balina, domuz, kakao, kolza ve madeni yağlar
·       Akkor madeni yağ yakıcılar
·       Hava gazı
·       Petrol gazı
·       Asetilan
·       Elektrik

Türkiye’deki En Yüksek Fenerler

  Yerden Yüksekliğe Göre
  • ·       Rumeli feneri 30 mt
  • ·       Ahırkapı feneri 29 mt
  • ·       Mehmetçik burnu 25 mt
  • ·       Hoşköy 22 mt
  • ·       Fenerbahçe feneri 20 mt
  • ·       Şile feneri 19 mt


Deniz Seviyesine Göre En Yüksek Fenerler
  • ·       Sinop boztepe burnu 107 mt
  • ·       Akıncı burnu 109 mt
  • ·       Alanya deniz feneri 209 mt


* 8334 km bulan kıyılarımızda halen değişik karakterde ışık gösteren 372 adet deniz feneri bulunmaktadır.

Bulundukları Yere Göre Sınıflandırılan Fenerler
  • ·       Kıyı fenerleri
  • ·       Anakara fenerleri
  • ·       Ada fenerleri
  • ·       Deniz kayalıkları ve sığlıkları fenerleri
  • ·       Derin deniz fenerleri
  • ·       Dalgakıran fenerleri
  • ·       Doğrultu fenerleri




·       *Bu  güzel ve özel tur için Antonina turizm e ve Atilla Tuna’ya teşekkür ederim.
·       *Tüm diğer özel turları gibi bu özel turunu da herkese öneriyorum.


1 Mart 2014 Cumartesi

Bir Maskenin Ardından VENEDİK



Bir Maskenin Ardından Venedik


Sanırım çok farklı bir destinasyondan bahsetmeyeceğim. Herkes bir şekilde gitmiş, ya da maskeli karnaval fotoğraflarını görmüştür.
Benimde yıllardır gitmeyi planladığım bir dönemdi Venedik maske karnavalı. Yolculuk öncesi biraz araştırma yaptım, merkezde bir otel seçmemin avantajını bilerek neler yapacağıma karar verdim. Ama her rotamda olduğu gibi elbette spontane anları da ihmal etmedim.

Öncelikle biraz Venedik ten söz etmek isterim.
İtalya’nın kuzey doğusunda, Unesco kültür mirası listesinde yer alan 20 bölgesinden biri olan Veneto’nun baş şehri Venedik bir çok adadan ve kanaldan oluşuyor. Yılda ortalama 60 milyon çeken bölge, romantic şehirleri dışında Dolomit dağları, Adriyatik denizi, doğal güzellikleri, kültürel ve sanatsal zengilikleri ile yılın her ayında ziyaretçilerini memnuniyetle ağırlıyor.
İtalyanca dışında Venedikçe ve Latince konuşulan bölge nüfüsu ise İstanbul’da yaşayan biri olarak bana nasılda komik geldi. Sadece 5 milyon kişi.

Venedik seyahatim de diğerleri gibi sabahın erken saatlerinde başladı ve Türk hava yolları farklı ile uçtum yine. Yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor ve Venedik havaalanı da bir adacıktan oluşuyor. Oldukça sevimli ve gökyüzünden bu bir dolu küçük adacığı seyrettim ve uçak biraz daha yukarıda tur atsın istedim .
buradan 40 euro verip taxi ile public bir vapuretta (feribot diyebiliriz) ki buna bilet  12 euro ve 1.30 saat kanalları ve 9 durak noktasını geçerek San Marco meydanına varabilirsiniz. Elbette bu eğer San Marco meydanına gitmek için bir tarif. Biraz hızlı ve özel gitmek isterseniz de 120 euro vererek deniz taxi ile 15 dk da San Marco meydanına varabiliyorsunuz. Sizler gidecek olduğunuz yere göre seçeneklerinizi havaalanına indiğinizde turizm ofise sorup, mappa (harita) alarak ya da öncesinde araştırıp bilerek gidebilirsiniz. Bu  benim deneyimlerimden oluşan bir yazı.
Bu uzun seyahat benim tercihim oldu çünkü sabah erken saatte Venedikteydim ve biraz şehir turu, kanallar ,halka ve turistlere karışmaktan daha iyi bir başlangıç olamazdı benim için.
Otel yürüyerek 10 dk. Bu arada 2 köprü geçiyorsunuz ve muhteşem San Marco meydanı, saat kulasi, çan kulesi ve bazilikası sizi karşılıyor. Fonda nefis kahve kokusu ve özlediğim İtalyanca neşeli konuşmalar ile bu sempatik yüzler sabahıma nasılda güzellik katıyor.
Bu ülkenin her yerinde yaşarım. Kesinlikle benim memleketim İtalya.
Oteller burada birbirine yakın ve kalite olarakta benzer özelliklerde. Öneri otellerim:

Otellerde açık büfe kahvaltı yeterli oluyor güne başlamakta. Sabah sokaklar nefis kahve kokularıyla zaten gününüzü güzel başlatacak eminim ki. Bir de bol bol klasik müzik duyacaksınız. Ben çok yorgun olmama rağmen akşam meydana yakın bir eski kilisede( şapel demek daha doğru olur) yaklaşık 1 saat süren bir opera izledim. Bilet fiyatları 28 euro. Ancak kesinlikle dinlemenizi ve daha az yorgun bir akşamınızı ayırmanızı öneririm. Gün içinde sokaklarda bilet satışlarını zaten göreceksiniz. Vivaldi nin topraklarında onu dinlemeden dönmemelisiniz.
Italyaya denilince elbette pizza ve pastalar yenmeden, şaraplar içilmeden dönülmemeli. Bu mutfağa aşık ben deliler gibi pizza ve makarna yiyip durdum. Neyse ki tüm gün sokakları arşınladığımdan kilo  almadan dönüyorm tüm seyahatlerimden. ( öyle ki sıklıkla gittiğim güneydoğu dan bile kilo almadan dönebiliyorum)
Yemek için öneri yerlerim var elbette. İyisiyle kötüsüyle kendim deneyimledim. Ilk gün Rialto köprüsü kenarında tipik turist modunda dayanamayıp kendimi Ristorante Rialto ya attım ve pizza & vino rosso yaptım. Nefisti. Ya da ben bu tatları fazla özlediğimden bana öyle geldi. Aslında oldukça basit bir yer ama manzarası gayet başarılı ve merkezde. Zaten Rialto köprüsünü görmeniz gerekiyor. Köprüden geçip pazarı dolaşmalı karşı yakadaki daha iyi olan restaurantları deneyimlemelisiniz. Gece 11’e dek açık tüm dükkanlar. Sokaklar da neşeli kıpır kıpır ancak 11 den sonra sessizlik ve ıssızlık hakim oluyor. Ve arasokaklarda alkolden iyice yürüyemez hale gelmiş genç ve çapkın İtalyanlar. Benim gibi yalniz seyahat edenlere çok önermiyorum. Fazla cesurca olabilir. Gerçi tehlikeli bir şehir değil. Ama sokaklar kesinlikle karanlik dar ve labirent gibi.
Ristorante Marciana , Ristorante Beppino, Rossopomodoro ve Ristorante Antico Pignolo da önerilerim arasında. Özellikle Antigo Pignolo da 5 peynirli makarnayı denemelisiniz. Elbette tüm şarapları da mutlaka tadın.
Biraz yürümek ve yemek sonrasında Venedik’deki tek gasinoyu da görüp vakit geçirmek isterseniz (ki öneriyorum) yakınındaki Trattoria Ai Do Mori’de mutlaka bir akşam yemeği yiyin.
Bu kadar yemek üstüne elbette kahveler ve tiramisu ile il gelato yemeden asla ama asla dönmemelisiniz. Dünyanın en güzel dondurmasını yapıyor şu İtalyanlar bence. Neyse ki aynı tadı istiklal caddesinde tünele giderken de bulmak mümkün. ( benim gibi 12 ay dondurma yiyen delilere öneriyorum. )


Bu arada şarapta Cantine Leonardo Da Vinci muhteşem.3 lt lik şişesi 80 euro. Birra moretti de içmeli yanında cips yemelisiniz. Özel soslu peynirler güzel şarapla akşamınıza keyf katacak eminim. Cavatappi wine bar local bir bar. Venedikliler iş çıkışı gelip atıştırıyor ve içiyor. Orada kendimi iyice Venedikli hissettim. (Bu bir haftalık seyahatimin en güzel yanlarından biri ise unuttuğumu sandığım italyancamın hala italyan sanılacak kadar iyi olması. Bu beni elbette feci mutlu etti.)
Deniz ürünleri oldukça taze olduğundan bol bol bu ürünleri yiyip deneyimleyin . Makarnanızda pizzanızda risottonuzda hep deniz ürünlü olsun. Tabi benim gibi denizden ne çıksa yerimci iseniz.
Özellikle Burano adasında trattoria maddalena veya via rosso ristorante de risotto tipico burano’yu öneriyorum.
San Marco meydanında yürüyerek 10 dk da ulaşabileceğiniz turistik olmayan ve daha çok yerli halkın yaşadığı Garribaldi bölgesi daha sakin ve bilmeyenler pek gitmiyor. Ama yolunuz Venedik'e düşerse ve bunları okuyorsanız mutlaka not alın. Bu bölgeyi dolaşın. 1664 ve ya Lanuova Perla'da bişeyler yiyip için ve manzaranın tadını çıkarın.

Tüm bunların yaklaşık fiyatı ne diye düşüneceksiniz. Hemen bir ortalama vereyim o halde. Pizza, şarap tatlı  kahve kişi başı 20-30 euro ödersiniz. Ben şanslıyım çünkü herşey tek kişilik. Yemekte maksimum ödediğim rakam 50-60 euroyu geçmedi ki şarap sayısı artmıştı.
Venedik San Marco meydanından Burano adasına taxi( water taxi) ve ya toplu taşıt gibi kalabalık bir vapuretta ile de biraz uzatarak yolu gidebiliyorsunuz. Ben otelin free özel taxi ile murano ya oradan da 120 euro vererek yine özel taksi ile Buranoya gittim. 15 dakika süren adalar arası yolu dönüşte public tekne ile biraz uzatarak ama sadece 7 euro ya yaptım. Size hangisi uygunsa onu deneyimlersiniz. Ancak özel taksileri zaman sorununuz yoksa çok önermiyorum. 120 euro ödemeye 15dk için hiç gerek yok.
Murano adası sadece cam atölye ve fabrikaları ile dolu. Tamamen bunu üreten ve show amaçlı kullanılan fabrika atölye galeri ile ünlü. Elbette gidip görün ancak kesinlikle alışveriş yapmayın derim. İnanılmaz bir kazıklanma yaşarsınız. Cam bir büst heykel fiyatı 13.500 euro dan sıkı pazarlığım sonunda 6250 euro ya düştü. Almak gibi bir niyetim yoktu ama  kazıklanmanın sınırını merak etmiştim. Ben tüm o ürünleri Venedikteki dükkanlarda yine pazarlık ederek satın almanızı öneriyorum.
3 tane mağazası bulunan Viva tüm murano cam ürünlerinin satış yeri . İnanılmaz güzel takılar var. fiyatlar bir küpe 40 euro olacak şekilde tahmin edin.  (www.vivavenice.com)
Alima 2 adet mağazası var ve küçük hediyelik eşya, magnet, maske vb alabilirsiniz. Magnetler 2 euro dan başlıyor. Küpeler 6  euro maskeler 15 euro dan yüzlerce euro ya kadar büyüklük, işçilik ve kalitesine gore değişiyor.
Murano adasında New Murano Gallery herşeyin mutfağını görmeniz açısından şahane. Sadece fiyatlar korkunç rakamlarda. Sakın şaşırmayın. Ancak kanal kenarındaki bu büyük galeri ihtişamıyla sizi büyüleyecek.

Son olarak Murano, Burano , Torcello ada turları yapmak isterseniz 20 euro
Aile ve 7 yaş altı çocuk indirimi var.
Canal Grande – Büyük Kanal turu 30 euro
Gondola yani Gondol Turu yapmak isterseniz 28 euro  serenade isterseniz de 40 euro ödemelisiniz.


Şimdi de benim gözümden Venedik ve onun dar, renkli sokaklarını hissetmek, yaşamak.
Tüm seyahatlerimde sokaklar, özellikle bilinen dışında o şehirli gibi ara sokakları gezerek yaşayarak hissederek dolaşırım. Bu tavrım Venedikte de devam etti. Herkes meydanda birbirini iterek fotoğraf çekerken baktım olacak gibi değil. Ben toplu fotoğraf çekmelere zaten alışkın değilim ve hiç sevmem. Hele ki… ( burayı yazıp sildim. Bana kalması sanırım daha iyi olacak) kendimi ara sokaklara bıraktım. Yürüdüm. Hiç düşünmeden. Nereye gittiğimi planlamadan ve bilmeden. O dar sokaklar beni köprülere, kanallara, çıkmaz sokaklara, otellere, küçük meydanlara çıkardı. Küçük cafetaryalar , trattorio lar ve dahasına…
Bazen bir maskeli geçti yanımdan, hızlı telaşlı  meydana ulaşma ve poz verme  endişesiyle.
Bazen yaşlı bir Venedikli buongiorno deyip gülümseyerek. Uzaktan nefis sesler duydum ve nefis panino kokuları ile taze kahve kokusu birbirine karıştı yol boyu.
Sonunda ponte academia ya vardım. Ve sevindim şaşırdım. Istediğim yerlerden biriydi bu rota. Nefis bir manzarası  ve sokakları var. Santa Maria della salute kilisesi görülmeden olmazdı. Gördüm. Önünde biraz soluklandım. Hava da ne güzel güneşli sıcak. Fazla mı şanslıyım ne? Oysa bu mevsimde yağmurlu olmalı ve  aqua alta olmalı venedik. Ama güneş beni sıcacık sarmaladı “benvenuto meli” dedi. Hoşbulmamak elde mi?
Grande canale köşesinde olan bu muhteşem kilise ucundan San Marco meydanı çok güzel açıyla seyredebilirsiniz.
Günümün en güzel sürprizi Macar bir müzisyen oldu. Küçük meydanda kilise önüne oturmuş çalıyordu 17 .yy barok müziğini. Iki cd si vardı aldım hepsini. Fotoğraf çekmeden olmazdı elbet.


 *San Marco meydanındaki Çan kulesinden Venedik çatıları

 Odamın sofasından San Marco bazilikası ve küçük prens im
 ve keyf yapan biz ( küçük prens ve mey )
meydanda karnavalın ilk günü. maskesiz olmazdı



Venedik’te klasik bir turist olmaktan öte bir Venedikli gibi hissetmek için, sokaklara karışmalı önce.
Piazza San Marco elbette ilk göreceğiniz meydan. San Marco bazilikası , Çan kulesi, saat kulesi de öyle.
Hemen yanındaki Dükler sarayı ve gondollar ile köprüleri gördükten sonra -ki bunlardan en ünlüsü Rialdo köprüsüdür- şimdi maskenin altındaki Mey gibi dolaşma vakti.
Kocaman bir dünya şehr-i İstanbulumdaki üstüste yapışmış bir maske kirliliğinden sonra burada maske olduğunu bildiğiniz yüzler ve karnaval elbette çok daha güzel ve renkli geliyor. Sanki maskeli değilde herkes gerçekmiş gibi hissediyorum. Yüzümdeki maskenin bir benzeri daha yok. Aynı maskeyi takan pek az gördüm ki onlarda bir kaç turist ve benzer küçük maskeler almışlardı. Ve bu çeşitlilik içinde maskemin  tek olması beni  mutlu ediyor.
Öncelikle herkesin bana bakıyor olması ve fotoğraf çekmek istemesini biraz yadırgıyorum. Nefes almakta ve hareket etmekte zorlanıyorum. Neyseki bu tüm yüzü sarmalayan ve kocaman tüylerle başımın üstünden yükselen bu maskeye burun deliklerini açmışlar. Bu sıcak ve nemli hava başka türlü çekilemezdi.
Şimdi 5 önemli nokta var görülmesi gereken. İlki Galleria Degli Academia’dan Santa Maria Della Salute kilisesine kadar olan tüm ara sokaklar ve o bölge. Sanat galerileri, müzeler ve çok güzel ara sokaklar var.

Ve ikinci Rota Chiesa Di S. M Giacomo Dall’orio ve çevresi. Oradan Museo Ebraico (ve çevresi) bir de Misericordia var yakınında ki buralarda turistleri göremeyeceksiniz ve gerçekten bir Venedikli gibi olacaksınız.

Bu güzel şehir de yüzümde bir maskeyle ve kendim olarak rahatça dolaşmak, umarsızca sokaklarda kaybolmak, fotoğraf çekmek öyle büyük bir keyif ki tarifi zor. Bazı şeyleri ne kadar tanımlasakta yaşamak ve kendi deneyimlerimizi oluşturmak gerek.
Işte bu nedenle ben size küçük ipuçları verdim. Şimdi gerisi sizin hikayeniz olsun ve en yakın zamanda gidin Venedik’e kendi keşiflerinizi, keyiflerinizi yaratın.
Her zaman söylediğimi yineleyeceğim. Her nereye gidiyorsanız gidin turist olmanın dışına çıkın. Yerlisi olun. Hatta o yere ait herhangi bir parça en eskisinden. Böylece tüm dünya size aynı olacak eviniz gibi hissedebileceksiniz.
Ve bir de unutmayın ki nereye giderseniz gidin kaçtığınız her ne ise hep sizinle olacak ve aradığınız her ne ise de içiniz de.

Şubat’2014 Venedik- İstanbul



















sabah  çekime çıkarken... istikamet önce Murano adası :) maske bu kez çantada

 ve işte rengarenk Burano adasından . adada küçüçük zaten




San Marco bazilikası içinde olan orjinal atlar ki bunlar İstanbuldaydı... ahh çok eskiden


 San Marco bazilikası çatısından hemen arkamda görünen çan kulesi ki 60 metredir kendisi.
ve meydana uzaktan bir bakış...









kendi fotoğrafını çeken  İstanbul, Melissa MEY 




her fırsatta bi tramisu ve kahve olmalıydı...



 oteldeki deftere de yazdık... ordaydık çünkü :)



birazda yukarıdan Venedik ...


 ve MEY için artık dönüş vaktidir...