13 Şubat 2014 Perşembe

"Kalp Sever Akıl Almaz" demiş MEY

Sanırım insanoğlu var olduğundan beri var aşk ve sevgi... Ve o zamandan beri herkes kendince tanımlamış, yorumlamış, yazmış çizmiş neler neler yaratmış bu kelime için. Yine de aslında kimse tam olarak çözememiş. Ne tarifini ne sorunlarını...
   Bu 14 şubat haftasında Küçük Prens ısrar etti ve bir ben kalmıştım sanırım bulaşmayan, ehh hadi yazalım bişeyler dedim. Ama küçük prens de yardım etti bu yazının her bir cümlesine.
Elbette fonda dinlediğim müzikler, şimdiye dek okuduğum kitaplar, gördüğüm aşk filmleri, ya da ender olarak görüp feci imrenip gözyaşlarımı tutamadığım elele olan aşkları gözlerinden taşan yaşlı çiftler ve daha neler neler yardım etti.

Öncelikle bilinen ilk aşk şiirini paylaşmak isterim ve günün anlamına dair bir kaç cümle.

“1889′da Bağdat’ın 150 km uzağındaki Sümer kenti Nippur’da bulunmuş 4 bin yıllık bir tablet üzerindeki şiirdir. ABD’li Sümerolog Samuel Noah Kramer’in çevirdiği tableti, Türkiyenin ilk Sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ Türkçeye çevirmiştir.
*photo by MMEY "Kalp sever akıl almaz-2010-Paris"
Sümer inancına göre, toprağın bereketini ve verimli olmasını sağlamak amacıyla, Kral’ın yılda bir kez Bereket ve Aşk Tanrıçası Ellil yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir büyük bir olasılıkla Kral Şusin için seçilmiş bir gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde, şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde söyleniyordu.


"Damadım, kalbimin sevgilisi.
Güzelliğin büyüktür baldan tatlı.
Aslan, kalbimin kıymetlisi
Güzelliğin büyüktür baldan tatlı.
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır.
Yatak odasında bal doludur.
Güzelliğinle zevklenelim.
Aslan seni okşayayım.
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır."
Damadım benden zevk aldın.
Annem söyle sana güzel şeyler verecektir.
Babam, sana hediyeler verecektir.
Sen beni sevdiğin için.
Lütfet bana okşayışlarını.
Benim Tanrım, benim koruyucum.
Tanrı Ellil’in kalbini memnun eden Şusin’im.
Lütfet bana okşayışlarını.



Ve bu da çoğumuzun bildiği günün tarihçesi :

Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.
Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır. (wikipedia) http://tr.wikipedia.org/wiki/Sevgililer_Günü#Valentine

Şimdi de benim için günün anlamı ...
Özel günleri sevmem. Aslında sevmeye çalıştım ama  geçen yıl anladım ki yok olmuyor öyle siz özel gün diye özel etmeye çalışınca. Ve anladım ki her gün özel aslında. Ve her günü size özel kıldıran, öyle hissettiren insanmış özel.

Bu yazının neresinde fotoğraf var diye düşünebilirsiniz. Aslında her an hayatımızda fotoğraf var. Sizce o gün de fotoğraf çekilmeyecek mi? Şimdiden güne yönelik fotoğraf yarışmaları başladı bile. Sergiler, etkinlikler... Ben bir fotoğrafçı olarak diyorum ki fotoğraf çekmeyin. Çünkü onları silmesini bilmeyen bir toplumuz. Anıları biriktirmeyin. Geleceğinize de geçmişinize de saygı duymak adına.
* Bu fotoğraf Napoli gezimde kaldırımda çektiğim tam da günün anlam ve önemine yönelik bir fotoğraf.

photo by MMEY "Ti Amo -2009-Napoli, İtalya"

Ben size Şems aşkı diliyorum. Gerçekten sevgiyi yaşayıp görebileceğiniz, değerini bileceğiniz bir aşk diliyorum.

İşte ŞEMS’imden en sevdiklerim

*Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:
Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
*Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
*Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı.
*Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma!Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde..
*Sevgi sabırlıdır, merhametlidir, sevgi kıskanmaz, sevgi övünmez, kibirlenmez, kötülük içermez,menfaat gözetmez, öfkelenmez, kötülük etmez, haksızlığa sevinmez fakat doğruya sevinir, her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye sabreder. Sevgi asla son bulmaz! (Aziz Pavlus’un Korintoslular’a 1. Mektubu 13. Bap – Kutsal Kitap)

Ve güzel bir söz daha vardır Kutsal Kitapta Süleyman’ın yazdığı neşideler neşidesi(ezgiler ezgisi) bölümünde.
Söz der ki :
“Beni yüreğinin üstüne mühür gibi koy, mühür gibi taşı kolunun üzerinde. Çünkü sevgi, ölüm kadar güçlüdür ve onun tam bağlılık talebi ölüler diyarı kadar katıdır. O Yah’ın ateşidir, alev alev yanar. Sevgiyi coşkun sular söndüremez, ırmaklar bastıramaz. Bir adam sevgiye bedel evindeki bütün değerli şeyleri verse de, hepsi bir hiç sayılır.”

*Küçük Prens diyor ki “beni biraz okusa şu büyükler… ahh bi kitabımı alıp okusalar, iç seslerini duyup çocuk yanlarını bi anlıkta olsa bulsalar ne mutlu olurdum. Ben bu gün bir çok gül göreceğim. Yüzlerce binlerce çok güzel güller. Ve bir kez daha gezegenimi özleyeceğim. Orada yalnız bıraktığım gülümü. Dünyanın hiçbir gülü benim gülümden daha kıymetli olamaz. Dostum tilkinin dediği gibi  gözler asıl görülmesi gerekeni göremez”. Gülümü benim için bu kadar önemli kılan ona harcadığım zamandı. İnsanlar bu gerçeği unuttular. Büyükler artık görmüyor. Gözleri görülmesi gereken hiçbirşeyi görmüyor. Ben gülümden sorumluyum ve ona harcadığım zaman ona verdiğim kıymettir. Sevgi emek ister. Aşk ise çok büyük bir tutku.”

Hepinize gerçek sevgi ve aşkı yaşadığınız 14 şubatlar değil her günün 14 şubat tadında olduğu  kocaman bir ömür dileriz. Ben ve Küçük Prens.






10 Şubat 2014 Pazartesi

Bu İş Çocuk Oyunu Değil !



photo by MM "yiterken çocukluk düşlerime saklandım"

"Yiterken Çocukluk Düşlerime  Saklandım" adlı bir fotoğrafım vardı, 2009'da Paris'te çekmiştim. graffiti olan bu  çalışmaya bu ismi vermemin elbette nedeni çok fazla. Ama hepimiz çocuk olduk ve o inanılmaz geniş hayal dünyamızda belki de en mutlu zamanlarımızı yaşıyorduk.
şimdi ne zaman yaşamın karmaşasında yorulup boğulacak gibi hissetsem yine o günlerdeki anılarıma sığınıyorum. Bu bana iyi geliyor. çocuklarla vakit geçirip onlar için iyi birşeyler yapabilmekte ruhuma şifalardan. Her birirnize yitip gittiğinizi hissettiğinizde çocukluk düşlerinize sığınmanızı öneririm.
Bugün uzun zaman fırsat bulamadığım bloğumu yazmaya karar verdiğimde ilk bu konuya değinmek istedim.
Her gün hepimizin gördüğü çocuk işçiler... Sokaklarda soğukta, karanlıkta, ellerinde selpak satarlar çoğunlukla ve ya araba camlarını silerler. Çöpleri karıştırıp geri dönüşüme yardım eder karşılığında küçücük elleriyle paralar kazanırlar. Bazıları her bir iş yerinde getir götür işlerinde ayakçılık yaparlar. İstanbul'da her adım başı rastlarız. Çeteler tarafından yönetilir, kullanılır ve hiçkimse birşey yapmaz. Sadece seyreder, tiksiniriz, bazen korkarız yarattığı tehlikelerden. gözlerine bakamayız...  Hiç öyle bir çocukla göz göze geldiniz mi?  İnanılmaz derin gözleri vardır. Dipsiz kuyular gibi derin ve karanlık. Yaşlarının  on katı gibi dururlar. Öyle çoktur ki yaşadıkları, omuzları öne çöküktür; yükleri hep ağırdır hayatlarında ve elleri hiç çocuk eli gibi değildir.
Bu yazıyı okuduktan sonra yine rastlayacaksınız onlara ve sizden ricam bu kez gözlerine bakın... Ve ellerine.. Bir kaç saniye de olsa ruhlarındaki sesi duymaya çalışın çocuk görünümündeki bu yaşlı küçük insanların.

2010 yılında "Baba Beni Okula Gönder" kampanyası için bir müzayede yapıldı ve gecenin en etkili eseri olacağını bilemezdim o sabah o kareyi çekerken.
Gaziantep'te bakırcılar çarşısında bir kız çocuğu, elinde süpürge çalışıyor. Oysa okulda olmalı. Elinde süpürge değil, defteri kalemi, oyuncağı belki...
Benden habersiz dakikalarca çalıştı boyundan büyük süpürgesiyle. Bende sabırla bekledim o anı. Ve sonunda beni gördü. Gözgöze geldik. Ben deklanşörün arkasından bakıyordum ona.  İşte o ilk kare gecenin rekor kıran eseri oldu ve yine kendi gibi kız çocukları için okul yapımında bir taş oluverdi. Şimdi  Konya Ereğli de bu güzel yurt çalışan bir çocuk işçinin eseri benim değil.
Bir  kaç ay önce çok sık kullanıp günlük gibi fotoğraflarımı paylaştığım (iphone um ile çektiğim) instagramda bir foto yarışma olmuş bende bu an'ı yakaladığım foto ile 1. olmuşum.
Güzel olan yine işe yaramış olması fotoğrafımın. Bir sosyal yardım projesine destek verebilmek, bir mesajla ulaşabilmek .
Çocuk işçilere yönelik çocuk hakları gününde bir etkinlikti bu ancak bu bir güne sığmamalı. birşeyler yapmalı, unutmamalı.
Hayata destek derneği bu anlamda çok güzel bir dosya hazırlamış. Plaket ile göndermişler, her birini dikkatle okuyup inceledim.
Her yıl yaklaşık 300 bin mevsimlik tarım işçisi yaşadıkları yerlerinden göç ediyor çalışmak için. Özellikle Güneydoğu'da pamuk tarlalarında.
Bu çocuklar  yılın yarısını çalışarak geçirip eğitimlerini yapamıyorlar. Sağlıksız ortamlarda kötü şartlarda yaşıyorlar. İş dışındaki zamanda ise birer küçük anne  baba gibi kardeşlerine bakıyorlar.  Peki ama nerde çocuklukları? Çocukluk düşleri, masalları, oyunları, yaramazlıkları.?

Bu iş çocuk oyunu değil'in güzel  broşürlerini aynen paylaşmak istiyorum.

ELİM SENDE
çocuk işçiliği  konusunda üreticiler aracılara, aracılar ailelere, aileler devlete, devlet yurtdışındaki alıcılaa suç atıyor. suçu kimse üstlenmiyor.
bu iş çocuk oyuncağı değil!

UZUN EŞEK
2015 yılında çocuk işçiliğini bitirmek için verilen söz sessizce 2016'ya uzatıldı.

SAKLAMBAÇ
Kanunen suç olan 5-10 değil, tam 1 milyon çocuk işçi Türkiye'den nasıl saklanıyor?

Sizlerde bağış yapabilir , kullanmadığınız giysi eşya ve oyuncaklarınızı bu çocuklara gönderebilirsiniz. detaylı bilgi için hayatadestek.org 'u inceleyin .


Hepimiz çocuk olduk değil mi? Küçük Prens  "İçinizi çocuk tutun ve onu yitirmeyin" diyor.